Kehf Suresi Sohbet Notları
Cennet
Sahibi İki Adam!
Kehf kıssasının son dersinde yedi uyaran gençten bağımsız olarak başka bir olaydan bahsetmiştik, surenin kendisinde 32. Ayetten itibaren başlayan kısımdan. Kendilerine bahçe (cennet) verilen iki arkadaşın kıssasıydı. Kıssaya geniş bir açıdan bakıp meali okuduğumuzda da bu arkadaşlardan birinin bahçesiyle, sermayesiyle övünmesi ve bu nimetlere yanlış tasavvuruyla (Rabbinin kendisini sevdiği için dünyada bu kadar nimete gark olduğunu düşünmesi) öne çıkması anlatılırken, diğer arkadaşının nasıl bir konumda olduğu anlatılıyor. (Nimetlerin birer imtihan vesilesi olduğunun idrakinde olması).
Kıssada dünyada yaptıklarımızdan dolayı
cennette bize altından ırmaklar akan cennetlerin vadedilmesi konusu geçiyor.
Bu vaadi ilk adımda düşündüğümüzde bizim coğrafyamızdaki insanlar için fazla
cezbedici olmayabilir, belki bu ayetleri okuduğumuzda hepimizin zihninde
tahayyülümüzün de dışında muhteşem güzellikte manzaralar belirmişti. Kuran’ı
Kerim hepimizin bildiği gibi evrensel bir kitaptır. O zaman için Arap toplumu
için bu tasvir ne anlama geliyorsa bizim için de cezbedici yanı olmalıdır.
Ayetlere hikmetle bakmak aslında çoğu zihin kapımızı aralar, Rabbimiz Kur’an’da
bu tasvirlerin üzerine düşünmemizi ister. Hikmet belki de şudur Allahualem;
Buradaki
altından ırmaklar akan cennet tasviri ırmak metaforu üzerine düşündüğümüzde
ırmağın geldiği kaynaktan itibaren verimli mineralleri toplayıp gittiği yerlere
taşımasıdır. Irmağa da salih amellerimiz cihetiyle bakarsak tevhid kaynağından
beslenen ve ona hizmet eden kaynaktan akan salih amellerimizin yeşillendirdiği
bahçeler ve gönül coğrafyaları da binaenaleyh cennete tekabül eder. Hepimizin
bu dünyadaki cenneti ve kaynağı farklı olabilir, bazılarımız için Allah’a
daveti onun sayesinde yaptığı camisidir, bazılarımız içinse çevresine nezaketi
ve selamı hatırlattığı bir davranışıdır. Her amelimiz ahiretimizde karşımıza
çıkacak cennetimiz potansiyelindedir. Bu cihetiyle düşündüğümüzde ahiretimiz
için heyecanlanmamak elde değildir.
Irmak metaforu üzerinde biraz daha yoğunlaşmamız istifadeli
olabilir. Irmak sadece salih ameller midir? Fiili failden ayrı düşünmek failin
de muhtevadan payına düşeni fark etmemesine sebep olabilir. Bu yüzden hepimiz
kendimize birer ırmak gözüyle bakmalıyız. Gittiğimiz yerlere ne götürüyoruz, o
gönül coğrafyalarına ne emanet edip hangi ikramlarda bulunabiliyoruz, o
cennetlerin de bir çarpanı olabiliyor muyuz yoksa hayat ve can taşımaktan bihaber
durgun bir su birikintisi miyiz? Zira kıssadan önce anlatılan yedi genç de
kendi toplulukları için öylelerdi. Varlıkları o topluma tevhidin kokusunu
hatırlatıyordu.
İkinci kısımda ise şu durum dikkatimizi çekebilir: Her iki
arkadaşın da kendilerine aynı düzeyde verilen nimetlere nasıl tasarrufta
bulundukları.Bir dersimizde Allah’ı tanımadaki eksikliğimizden dolayı nasıl
musibetlerle meşgul olacağımızı konuşmuştuk ve Allah bizimle onun arasında bir
aracı istemiyor, ‘bu din şek (şüphe) ve şerik (ortak) kabul etmez. Günahlarımız
neticesindeki standart sapmadan konuşmuştuk. Tevvab olan Allah tevbeleri çokça
kabul edendir ama onu tanımadaki noksanlığımız tevhid inancımıza zarar
verebilir, çünkü Allah’ın da istemediği bir durum. O nedenle bu dünyadaki
esbabları iyi kavramamız gerektiğini düşünüyorum, bilhassa yaratılış
sebeplerimizi. Bu farkındalığı da bir cennet olarak kabul edersek bunu da
ırmaklarla beslemeliyiz. Aksi halde kıssada anlatılan adam gibi imtihan için
verilen nimeti sadece Rabbimizin bizi sevdiği düşüncesiyle kendimize hak kabul
ederiz. Oysaki her mal bizim için Rabbimizin rızasını kazanmak için bir
fırsattır. Verilen nimeti sevilen kul nazarında kendimize hak görmek biraz sığ
bir bakıştır. Çünkü Müslüman o nimete olan tasarrufuyla ve bakışıyla da mesuldür.
Vedud olan Allah kullarına dilediğini verir, ama imtihan için de verebilir.
Nefse hoş gelen mal, mülk ve güçlerle sınanmamız aslında nefsin bu isteklerine
rağmen ne kadar Allah’ı öncelediğimizin bir muhasebesidir.
Aslında emanet gözüyle bakıp her şeyin Ona ait olduğunu
düşünürsek gönle inşirah geldiğini düşünebiliriz. Bu hususta da bizim
göremediğimiz eksikliklerimizi ve yontmamız gereken yanlarımızı da bize güzel
bir üslupla anlatan dostların olması çok önemli. Kıssada dosttan sahip olarak
bahsedilmesi de ayrı bir inceliktir. Sıradağlarımız, egolarımız çakışmadığında
birbirine hep paralel gittiğinde aslında birbirimizin içine dahil olamıyor
içerideki iklimlerimizden istifade edemiyoruz. Günümüzde eleştiri kültürüne
bakış çok sağlıklı bir yerde olmasa da bizim nazariyetimiz beni eleştiriyor ki
yanlışımı önemsiyor düzeltmemi istiyor şeklinde olmalı. Çünkü kıssadaki dost
gibi bize nereden gelip nereye gideceğimizi hatırlatan bir hatırlatıcımız
olması gerekiyor.
Zeynep Süheyla Sönmez - İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü
Öğrencisi
Yorumlar
Henüz hiç yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misin?