İşittik ve İtaat Ettik
Allah hepimize zihin bereketi versin. Toprağın en bereketli kısmını alıp götüren sert yağmur gibi değil, besleyen sicim yağmuru gibi bir bereket…
Aslında Amenarrasulü okumanın usulü, sünneti, gece en son yalnız başımıza okumadır; ulema halk öğrensin diye cemaatle de okumuş.
Ayetler dinamiktir. Sahabe efendilerimiz bir konu üzerinde tartıştıkları, net bir karara ulaşmaya çalıştıkları zaman adeta bir basın açıklaması gibi en üst karar ayet ile Rabbimiz tarafından verilmiştir.
Ayet, hayat verendir. Hayat devam ettiği sürece yaşananlara açıklık getirmeye devam edecektir.
Bakara 2/284:
لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ وَاِنْ تُبْدُوا
مَا فٖٓي اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُؕ فَيَغْفِرُ لِمَنْ
يَشَٓاءُ وَيُعَذِّبُ مَنْ يَشَٓاءُؕ وَاللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَدٖيرٌ
Göklerde ve yerde ne varsa hepsinin mülkiyeti Allah’a aittir. İçinizdekini açığa vursanız da gizleseniz de Allah sizi ondan hesaba çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğine azap eder; Allah her şeye kadirdir.
لِلّٰهِ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِؕ = Makrodan
mikroya zerreden kürreye her şeyin sahibi Allah'tır. Her gerçekleşen ve mümkün
olan şey O'nun müsaadesinde gerçekleşir fakat bu gerçekleşen her şeyden razı
demek değildir. Günah da Allah'ın müsaadesi dahilinde gerçekleşir.
وَاِنْ تُبْدُوا مَا فٖٓي اَنْفُسِكُمْ اَوْ تُخْفُوهُ يُحَاسِبْكُمْ بِهِ اللّٰهُؕ فَيَغْفِرُ لِمَنْ يَشَٓاءُ = Gönlümüze dolan, içimizden geçirdiğimiz her şeyin Allah hesabını tutar ama hepsinin hesabını sormaz.
اَوْ تُخْفُوهُ = <== İçimden birine karşı zan üzere olan, hoş olmayan şeylerin esintisi geçmiş olabilir. Allah bu esintiyi hesabına kaydeder ve askıda bekletir. Bu duyguyu beslersem ve sonucunda o kişiye karşı tebessümümü dahi azaltan bir kanaate dönüşürse işte o zaman bu esintinin hesabı benden sorulur.
Ne gibi şeyler bu esintinin kanaate dönüşmesini tetikleyebilir?
• Kıskançlık: Birisi bazı şeyleri daha önce başarmış ve
farklı bir konuma gelmiş olabilir. Bu düşünce kuluçkaya geçmeden hemen müdahale
gerekir!
• Hoş görmeme (günah görsen bile): Kardeşime karşı kalbim
değişmemeli, aksine onun hayatına Rabbimiz katına dua olarak yükselecek
seviyede ona olan sevgimde takviyeye ihtiyacım var. Bu ihtiyacı gidermeliyim.
• Bu açığa vurulmayan kıymetli bakış, Allah katında
müslümanın diğer bir müslümana uyguladığı sessiz bir tedavi sürecidir. Olur da
bu bakış vesilesiyle yanlışa düşmüş kardeşimin dirilmesine vesile olursam Allah
nazarında tüm insanları diriltme sevabına nail olurum.
• Ben kardeşime değil onu benden düşürmeye çalışan şeye buğz etmeliyim. Bu buğz hangi forma dönüşmeli ki kişilerdeki ve toplumdaki diğer şeyleri dönüştürsün? Bunu düşünmeliyim.
Bakara 2/285:
… وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا ...
"toplu bir şekilde duyduk ve itaat ettik"
İşittik: Aynı şeyi duyduk, aynı oktavla duyduk ve itaat ediyoruz. Ümmetin tümel manada bir Kur’an okuma kabiliyetini kaybetmesi sorunu mevcuttur. Herkesin bedeninin Kabe’ye dönüp, kalplerin ve Kabe’nin kalbi olan Kuran’a dönmemesi vahimdir.
Kur'an'ı anlama, vahye göre pozisyon alma eylemi sinerjiye dönüşmelidir. Toplu olarak enerjilerin etkileşimi bir toplum refleksine dönüştürülmelidir. Tevhid sinerjisinin düşmana karşı en güçlü mukavemet olduğu unutulmamalıdır. Çanakkale yıllarında bu daha iyi anlaşılmıştı, şimdi daha tekil düşünmeye başladık.
Aksiyon enerjisini toplayıp tek bir ana hatta verememe sorunu ümmetin topyekûn hareket edememesi sonucunu doğurur.
لَا يُكَلِّفُ اللّٰهُ نَفْسًا اِلَّا وُسْعَهَاۜ
Başımızdaki zorluklar ve dertler için şunu bilmeliyiz. 'Allah bunu benim için tarttı ve kaldırabileceğim şeyi verdi'. Bu bilinç akılsal ve ruhsal sağlığın gerek şartıdır. Allah garanti vermiş: senin kaldırabileceğin şeyi yaşıyorsun. Seni nereye, neyle, ne adına daralttıysak kenarından mutlaka bir çıkış bıraktık. Sana düşen nasıl çıkacağını aramak.
Bu yüzdendir ki dertle kavga etmek değil, çıkışı bulmak lazım. Çünkü Allah mutlaka bir çıkış bırakmıştır. Yağmur yağdığında tüm yağmura şemsiye tutulmaz, başının üstüne tutmak kâfidir. Düşman her zaman öldürülerek yenilmez, etkisiz hale getirilerek yenilir.
رَبَّنَا وَلَا تَحْمِلْ عَلَيْنَٓا اِصْرًا كَمَا حَمَلْتَهُ عَلَى
الَّذٖينَ مِنْ قَبْلِنَاۚ
Ey Rabbim, bizden önceki bazı kavimleri sınadın. Onların başına geleni bize yükleme olur mu? (Naz makamı, nahif bir duruş) Önceki insanların tepkilerindeki bazı hatalar bize tarih bilgisi olarak gelmiş. Kazanan da olmuş kaybeden de. Eğitim inceliyor, eskisi gibi zulümler artık genel değil lokal. Tarihin ilk hatlarından bu yana, zulüm coğrafyası eskiden daha geniş çaplıydı. Bu rahmettir. Cihad o an yapman gerekeni yapmaktır. Konuşman gereken yerde konuşman, susman gereken yerde susman, uyuman gereken yerde uyuyup uyanık olman gereken yerde uyanman da cihattır.
رَبَّنَا وَلَا تُحَمِّلْنَا مَا لَا طَاقَةَ لَنَا بِهٖۚ
Takatimizin yetmeyeceği şeylerle bizi sınama Allah’ım. Sabır tahammülü azalmıştır. Annesinin yaşlı bakımına, eşine 40 sene tahammül ediyordu eskiden insanlar; olmazsa huzurevine gönderirim, boşanırım demiyorlardı. Bizim yemeyeceğimiz şeylerle doymaya da tahammül etmişlerdi. Her nesil zayıflayacaktır anlamı çıkıyor olabilir Allahualem. Her konuda tahammül sınırı bir değildir; eline ayrı, beline ayrı, gözüne ayrı, kulağına ayrı... Allah’ım birinden kazanıp ötekinden kaybettirme. Tahammül sınırlarım nerede azsa orada yardım et, zayıf noktalarıma isabet ettirme.
Tüm bunlardan sonra ola ki zayıflıklarla imtihan edildik ve hatalar, kaçaklar, pürüzler var;
وَاعْفُ عَنَّا۠ : Affet
وَاغْفِرْ لَنَا۠ : Mağfiret et (affet ve sakla)
وَارْحَمْنَا : Rahmet et
اَنْتَ مَوْلٰينَا : ” Veli” kelimesi kullanılmış, veli bize yakındır. Önce veli sorulur. Veli bizden sorumludur. “Bize sahip çıkacaksan sen çıkacaksın”: Allah ile kul diyalektiğinin zirve noktasını temsil eder. Kulluk stabil bir ilişki, ibadet eden demektir; dostluk ise daha üstte bir kul sınıfı.
فَانْصُرْنَا عَلَى الْقَوْمِ الْكَافِرٖينَ : Kafir: nankör,
münkir, yok sayan... Ey Rabbim, bende senin nimetlerinden birini yok sayan
kafir duygular varsa, o duyguların kafirliğine karşı bana yardım et.
Yorumlar
Henüz hiç yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misin?