Esaslı Bir Sözleşme : Kunut
Allah sizi tüm belalara karşı bilinçli, dirençli, mukavemetli, metanetli eylesin; dört başı mamur bir tavırla duruş ortaya koymayı nasip eylesin.
Buhari rivayeti olan bu mübarek duayı birlikte bi' okuyalım.
اَللَّهُمَّ إِنَّا نَسْتَعِينُكَ وَ نَسْتَغْفِرُكَ وَ نَسْتَهْدِيكَ * وَ نُؤْمِنُ بِكَ وَ نَتُوبُ اِلَيْكَ * وَ نَتَوَكَّلُ عَلَيْكَ * وَ نُثْنِى عَلَيْكَ اْلخَيْرَ كُلَّهُ نَشْكُرُكَ وَ لاَ نَكْفُرُكَ * وَ نَخْلَعُ وَ نَتْرُكُ مَنْ يَفْجُرُكَ *
Atomik bir yapısı var: bulunduğu yerde büyüdükçe büyüyen,
büyüdüğü yerden tekrar tekrar büyüyen… İçeriğini, anlam bütünlüğünü
kavradığımızda görürüz ki kunut bir duruş, bir koreografi, bir pozisyon alma,
bir konumlanma sürecidir. Efendimiz aleyhisselam zor zamanlarda, dar, belalı
zamanlarda; ruhların daraldığı dönemlerde kunut yapardı. Bazen sabah, bazen
yatsı bazen de farklı vakitlerde yaptığı; yani vakitten bağımsız, aslında ne
zaman Müslümanlara sağlam bir duruş gerekmişse o zaman yapmıştı. Kunut mevcut
şartları nasıl boykot edeceğindir. Bir tasavvur, bir tefekkürdür. Dünyaya bakan
yönü var; tercihlerimizi, tenkitlerimizi, yürüyüşümüzü şekillendiren bir
duruştur.
اَللَّهُمَّ : ” ey Allah’ım” değil, öyle olsa “ya Allah” der. Baba, anne, yavrum değil; babacığımm, annemm, yavrucuğumm şeklinde bir hitap gibi. Kur’an’da hep bir ‘benimciğim’, ‘biriciğim’, ‘bidenemm’ hitabı vardır. “Kendimi de senin sayıyorum” anlamı vardır. O’nu muhatap alan tertemiz bir netlikle hitap eder: “Allah’lık hakkını, ilahlık hakkını senden başkasına yakıştırmıyorum, konduramıyorum, sadece seni Allah bilerek sana diyorum: tek Allah sensin. Bütün ilahlık taslayanları, sistemleri, rejimleri, düzenleri, sultaları, güçleri, her şeyi bir tarafa bırakarak her şeyimi sana söylüyorum.”
إِنَّا نَسْتَعِينُكَ : : herkesin Allah sevgisi kalbi kadardır, Allah’ı bildiği kadardır. Diyelim ki gecenin üçünde Allah’la konuşmaya acıktık, Allah’sadık, canımız Allah çekti... O an tek başımıza konuşsak da kendi adımıza konuşmayız; isteklerimizi birbirimiz adına sıralarız, herkes birbiri için ağzını yorar. Müslüman, birbiri için ağzını yorandır zaten. Gecenin bir yarısı uyandığında; algoritmaya göre en popüler zamanında, etkileşimin en çok, en hızlı ve en net olduğu, görmesi gereken kişi tarafından net bir şekilde görüleceği zamanda bencillik yapamam, kardeşimi de katarım duama. “Biz sadece senden yardım diliyoruz”: İş bulmada, eş bulmada, aile sıkıntısında, cep sıkıntısında, can sıkıntısında, akademik çalışmada... Şu güzelliğe bakın ki hepimiz kendi dertlerimiz için isterken, kunut duruşu, önce kendi bencilliğini, egoistliğini boykot ederek başlıyor. “Hepimiz için istiyorum. Sadece senden yardım istiyoruz. Kazara yardımı senden başka güçlerden, otoriteden, cafcaflı makamlardan istetme ya Rabbi.”
“Allah’ım duamı kabul etmeyeceğinden değil senden isteyememekten korkuyorum”
Muhatabı Allah olan bir şeyi başkasından istememek boykotun
alasıdır. Bu vizyon ve misyon yaşlarınızda çok imtihan edileceğiniz şeyler,
sizi başkasından istemeye çok mecbur bırakacaklar. Hiç kimseden yardım
almayalım mı? Tabi ki yardım isteyeceğiz. İnsan insana yardım eder, insan
insana faydalıdır, muhtaçtır; insan insana akar; iyi dokunuşlarıyla insan
insandır. Ama paradigmayı, sistemi kurarken ilk kimden başlanacağı esastır.
İnsan “Şu işler tanıdıksız olmaz, inşallah maşallaha bırakmayalım birilerini bulalım
da araya koyup birilerinin sırtından bu işi halledelim” dedikten sonra eve
gelip “Allah’ım ben üzerime düşeni yaptım yardım et” diyerek işin bir de manevi
tarafını yaptığını düşünürse olmaz. Allah bu duaya kapı açmamaktadır,
açmadığını bildirmektedir. Allah buna der ki: “Sen zaten beceriklisin,
bağlantılar kurdun, operasyonlar yaptın...” Mekke putperestleri savaşa,
ticarete, seyahate, önemli işlere girişecekleri zaman Lat, Uzza, Hubel’e kurban
verip yardım isterlerdi: “Bakın biz size geldik, yardım istiyoruz, Tanrı’ya
iletin.” Biz, dilekçemizi kim alacaksa ilk elden ona verdik; şirk ile akide
arasında bu fark vardır.
Kendisine herkesin müracaat ettiği bir kazanımda standart
dışı bir yolla herkesin önüne geçen biri şirk işlemiştir. Herkes eşit giriyor,
sen eşitliği bozacak bir manevra yapıp sistemi bozup; ona güvenerek uyduruk bir
aparatla kapıya başka yerden giriyorsun, sonra hamdediyorsun. Allah devrede
değildi ki başından beri, sen Allah’sız bir yol izledin; Allah’lı yol herkesin
eşit olduğu yoldu. Modern, çağdaş bir şirktir bu; ancak modern şartlar bunun
şirk olmadığı yönünde ikna etmiştir, ‘Haklısın sen yapmasan Ahmet yapacaktı’
diyerek. Bu faşistliktir. Eşitlik yoksa bile Allah’la sözleşmeyi bozmayacaksın.
Bir yolunu bulup girmeyi değil bir yolunu bulup sistemi değiştirmeyi
amaçlayacaksın. “Sistemi değiştirmek için sistemden geçmek zorundasınız” çok
tehlikeli bir sözdür, zorunda değiliz. Şirketin, sistemin içinden
geçebilirsiniz ama o sizin içinden geçmesin. Sistemin normal insanları
olamazsınız, hele hele meseleye vakıf olduktan sonra düzenin ninnisiyle
büyüyemezsiniz. Düzenin ninnisiyle uyuyan ancak düzenin türküsüyle uyanır, onu
vahiy uyandıramaz. Düzenin verdiğini serum gibi almaya başlar, onu yemeyince
açlıktan öleceğini zanneder.
Sadece savaşa giderken yardım istemek değildir,
kampüse/şirkete Müslüman olarak girip Müslüman çıkabilmek için “إِنَّا نَسْتَعِينُكَ”
deriz.
وَ نَسْتَغْفِرُكَ : ” Allahım, kalibremi ve koreografimi
bozmamak için çok uğraştım ama elime, gözüme, enseme bulaştı. Çok şükür kalbime
ulaşmadı, cebime değdi ama vicdanıma değmedi. Ben bulaşmış olabilirim ama o
bana bulaşmadı. Allah’ım affet.” “Napalım şartlar böyle” değil, edepli bir
şekilde. “Elimden geleni yapıyorum, ama hamama giren terliyor.”
Alışmadan uyuşmadan oradan en az hasarla çıkmaktır.
Bir işe girerken şirket referans istiyor diyelim. Rüzgar
şaşırtacak olsa da biz oku düzgün atacağız. Referansı anlamak için şunu
sormalıyız: Beni işe alacak referans, beni işe alacakların gönlünü mü hoş
edecek; yoksa gerçekten beni refere mi edecek? Onları tanıyanlardan referans
listesi başka bir şey, seni tanıyanlardan liste ayarlamak başka bir şey.
Onların tanıdığıysa sen gidip kendini takdim edeceksin, beni bil ondan sonra al
diye.
Senin hakkında yanlış bilgi vermemeli; bu referanslarla sen
30 yıl ekmek yiyeceksin, nesil doyuracaksın. Bu aks baştan şaşarsa, senden
sonra gelecek neslin mayasını, şecaatini koruyamazsın. Senin listeyi adamlar
kontrol ettiğinde, senin namaz kıldığını, içki içmediğini öğrendikleri için
almadılar: elhamdülillah.
Gerçek referans senin için “Halil şu adamdır.” demesidir.
Efendimiz için “Yalan konuşmaz; malınızı, her şeyinizi bırakın gidin bir şey
olmaz.” denmesi gibi. Kim seni tahrif etmeden tarifleyecekse referansın odur.
Liste dışı, kayıt dışı, standart dışı işler, manipülasyonlar yaparak tedbiri
aldık bir de Eyüpsultan’da bi dua yapalım maneviyatı da olsun demek şirktir.
Şirk, milyonlarca varyantı olan bir meseledir; sadece puta tapmak değil.
Daha başlangıçta tevhid var. Müşrikler gücü yetmeyince
“Devreye gir Tanrım” diyorlardı
وَ نَسْتَهْدِيكَ : ” Allah’ım bize hadi ol, hidayet et,
yol göster. Allah’ım demenin, yardım istemenin, tevbenin yolunu göster.”
Bugün iyiyiz ama yarın sabah öyle lezzetli, şehvetli bir şeyle imtihan oluruz,
öyle bir ayağımız kayar ki... Allah’ım ayağımızı kaydırma. Bir arzu, bir
ihtiras, kıskançlık, hırs... Şirkin yan dallarına kaymama konusunda bize yol
göster, bizi tut. Nişan alırken gez göz arpacık yapar saatlerce beklersin de
son anda kayarsa vuramazsın hedefi, bugün iyiyiz ama yarının garantisi yok.
İmanımız, hangi sıklette olduğumuz imtihanda tartılır. Bir spor dalında ne kadar
iyi olduğumuz rakibimize bağlıdır. Karşınıza güzel bir kadın çıkmadan, mescidde
otururken bu konuda yerimizi ölçemeyiz. Kopya çekmek çok kolay hale gelmeden bu
konudaki yerimizi ölçemeyiz. Gören yokken sırt dönmek, gömleği arkadan
yırttırmak önemli.
وَ نُؤْمِنُ بِكَ : iman tazeleme. İman güven işidir. “Allah’ım
sadece sana güveniyorum; imanım da sana, güvenim de sana.” Kime iman
ediyorsan en çok ona güveneceksin. Her halükârda seni yalnız bırakmayacağına
güvenmektir iman. “Ben ona Allah’ım dedim, seninim dedim, seni sana
bıraktım, sana inandım, güvendim, teslim oldum, referanslarımı usulen yazdım
prosedür gereği Allah’ım ben sana güveniyorum.”
Boykot mu istiyorsunuz, işte boykot budur. Bu boykotu
yapamayan İsraili boykot edemez. Herkesin içinde bir Gazze’si var, bir cephesi
var. İlk önce kendi söküğünü dikeceksin, kendi yangınını söndüreceksin.
Namaz sadece manevi, içe dönük bir erdem değil; tepki
vermektir, adres vermektir, konum vermektir; namaz bir eylemdir. Karakter
ortaya koymaktır, ben buyum demektir. Yılan gibi değil, ok gibi.
Delikanlılıktır.
Benim aklımdan, bilgimden yeteneğimden faydalanmak
istiyorsan ben buyum demektir. Almanya’da, Fransa’da şöyle bir durum var, ikisi de
net olarak Müslümanlara namaz alanı, tesettür alanı açmışlar. Çünkü yeteneklerinden
faydalanmak istiyorlar. Namaz en değerlimiz, biriciğimiz, Allah’ımız ile
aramızdaki diyaloğumuzdur.
İnsan kadar kendini manipüle eden yoktur, hiçbir günahı da
kendini manipüle etmeden işlemez. Kıytırık sebeplerden bahane bulur.
وَ نَتُوبُ اِلَيْكَ : Hep günahtan sonra af dilemek anladık,
sadece bu değil. “Taabe” : Mü’min kişinin, Allah’a güvenen birisinin sadece
O’na yönelik, O’na yönelip hareket etmesi demektir. Allah merkezli hareket
ettiğiniz zaman, “Allah ne der?” sorusu merkeze oturduğu zaman, Allah’ın
yardımı gelmiş demektir.
وَ نَتَوَكَّلُ عَلَيْكَ : Vekalet vermek aslında. Bir
davamızın avukatını sürecin başında tutarız. Daha işin başındayken Allah’ı
vekil kılmaktır. Vekalet ediyorum, dosyayı sana arz ediyorum. Allah’ım deyip
dua etmek ama Allah’a yönelik yaşamamak Eyüp’e dönüp Muhammed diye seslenmek
gibidir.
وَ نُثْنِى عَلَيْكَ اْلخَيْرَ : Allah kulunu sukünete
erdiriyor, Allah’ım senden gelecek her hayırdan, nasipten razıyız. Bizi senden
geleceklerle razı et. Hemen ya da geç, senden gelsin. Ben sana yöneldiğim gibi
sen de bana yönel, sena ediyorum, teşekkür ediyorum. Beni illegal bi yoldan
kurtardığın için sana hamd ediyorum.
كُلَّهُ نَشْكُرُكَ : Her şeyine teşekkür ediyorum. Az çok
yeter ki senden gelmiş olsun. Kunut duasını özellikle gece vitir namazında
okumak gece içtiması, tekmil vermek. Allah’la konuşup öyle uyuyoruz, ondan
sonra başka bir şey zihnimize ilişmiyor. Her gün sözleşme tazeliyoruz, muazzam
bir şey!
وَ لاَ نَكْفُرُكَ : Verdiklerin konusunda sana nankörlük
etmeyiz. Şımarıklık yapmayız, ukalalık yapmayız haddi aşmayız...
وَ نَخْلَعُ وَ نَتْرُكُ مَنْ يَفْجُرُكَ : Allah’ım bu kadar
şey söyledim, konuştum, istedim... bi’ şey daha: Şu ya da bu bahaneyle,
vesileyle pişmiş aşıma su katacak, helale haram katacak şeylerden bizi muhafaza
et. Doğruda saptıran, kendisi zaten facir olan, günahkar olandan; günaha
alışan, günahın da ona alıştığı, haramla mündemic olmuş, midesi gözü haramı
hissetmeyen adamlardan bizi muhafaza et. Onları terk edebilmeyi nasip et. Terk
etmek demek mekansal değil, onun yaşam tarzını terk etmektir.
Herkesin kunutu kendi konumsalı ve kurumsalında
değerlendirmelidir.
Müslüman makasa giren, makaslanan değil; makası farkedip
gerektiğinde hız kesen, kendisini emniyet şeridine çıkana kadar sağa çekebilen,
mevcut tehlikeden uzaklaşabilen muhacirdir. Yerini stabil tutmak isteyen bir
adam onu korumak için çok şeyden mahrum kalır. E5’te devamlı 100 km/saat hızla
gitmek isteyen her türlü kaza yapar, Müslüman hız limitini, haz limitini
ayarlar.
Tövbe: fark edip dönüp tümüyle terse gitmek, tüm şartlara
rağmen. “Taabe” ise Allah’a yönelik olarak yaşamak demektir. Konforunun
merkezinde Allaha yönelik olma.
Allah sadece bir şeyden tövbe et değil, her konuda Allah’a
dön istiyor. Allah’a dönersen Allah’ın içinde olduğu şartlarla hareket edersin.
Telefon standart paket geliyor, siz sadece kullandığınız uygulamaları tutup yenilerini de ekstra indiriyorsunuz, pazarda her uygulama var. Teşbihte hata olmasın: Allah’ın azık pazarında da her şey var, o pazardan hangi ürünü seçeceğin senin meselen. Haram hoşuna gidiyorsa rızkın odur, üç kuruş pahalı da olsa helali alırsan rızkın odur. Helale helal yollardan, harama haram yollardan gidilir. Kunut sadece kul & Allah ilişkisini değil, kul & kul ilişkisini de düzenliyor. Yatayda kul ile kul, dikeyde kul ile Allah ilişkisi. Kunut, her türlü ilişkiyi düzenleme manifestosudur.
اَللّٰهُمَّ
اِيَّاكَ نَعْبُدُ :
وَلَكَ نُصَلّ۪ى وَنَسْجُدُ : Salat kavramı burada sadece namaz
anlamı taşımaz,
Kulun “musahhar” olmasından dolayı emrindekileri de salat eylemine vesile kılmasıdır.
O nedenle namazın içinde secde olmasına rağmen tekrar sana secde ederiz zikredilmiştir. Buradaki secde emrimdeki yetkiyi de sana secde ettireceğim demektir. Örneğin atacağım imzayla senin rızana hizmet ediyorsam kaleme secde ettirmiş olurum.
وَاِلَيْكَ
نَسْعٰى وَنَحْفِدُ : Çabamız ve ahfadımız
sanadır. Bizden sonra gelecek nesilleri de sana adayacak şekilde yetiştirmek,
müslümanca yaşayıp ölmenin örnekliğini, prospektüsünü bırakmak istiyoruz,
نَرْجُو رَحْمَتَكَ : Ahfad bırakma niyazından sonra rahmet istenmesi, Kevser ya da Ebter olma mücadelesidir. İslam ile yetişen nesil bir rahmettir. Kevser ve ebter kavramları havza ve ırmakları aşan ve nesilleri de içine alan anlamlar ihtiva ederler.
وَنَخْشٰى عَذَابَكَ : Haşyet kelimesinin havf(korku) yerine kullanılması saf korkudan ziyade Allah indindeki yerimizin sarsılmasından endişe etme duygumuzu ifade etmesidir.
Dostluk ilişkisinden haşyet doğar.
اِنَّ عَذَابَكَ بِالْكُفَّارِ مُلْحِقٌ : Şüphesiz Senin azabın, kâfirler ve inançsızlara ulaşır.

Yorumlar
Henüz hiç yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misin?