Selam Yurduna Sefer Var!

Selam yurdunun ehli olan zümrenin yolculuğundan ve bu yolculuk için gerekli olan enerjiden bahsedeceğiz, bu enerjinin kaynağı yolculuğumuzda ihtimam göstermemiz gereken bir husus.

Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen “ululelbab” ve “ebrar” zümrelerini mercek altına alıyoruz. ululelbab olarak geçen kavram aklını kullananlar zümresi olarak açıklayabileceğimiz gibi Ebrar zümresi de özünde iyiliği ve rıza makamını amaçlayan ve bunda ısrarcı olan topluluk diyebiliriz. 

Bu kavramların lubb ve birr köklerinden türemeleri etimolojik olarak yapılan eylemleri arttırıcı ve çoğaltıcı olmalarına işarettir.

Bu iki kavramın kesişimi ve senkronizasyonu ise eylemsel ve zihinsel arenanın birleşimi gibi düşünülebilir. Eylemsel arena zihinsel bir etkiyle farklı bir konjonktüre dönüşür. Eylemi yapmak beraberinde kaliteli bir zihinsel arka plan da gerektirir.

Gazalinin tabiriyle kalbin akletmesi ve aklın da kalbetmesi meseleleridir.

Ebrar özünde iyilikte ısrarcı olmaktır. Yapılan kötülüklere rağmen iyiliği tercih etmektir. Yarışı her zaman hayır perspektifinde götürmektir. Kötülüğe kötülük olan devşirme davranışlar yerine ısrar ve sebat edilen tarafın iyilik olarak belirlenmesidir.

Ululelbab ve Ebrar olmak bir noktada Rahmanın kulları üzerindeki cüzi tecellisidir. Nasıl ki Allah kullarına rahmet ediyor ve ikramından eksiltmiyorsa kul da bu özellikleri cüzi bir şekilde indinde barındırabilir.

Örneğin başkasından beklemediğin bir davranış karşısında ona olan hayrını ondan esirgememektir. Hayır tohumlarını topraktan kıskanmamaktır.

Al-i İmran suresinin 193. Ayeti kerimesinde canımızı Ebrar olanlarla birlikte al ifadesi, dünya hayatında Ebrar olma arzusunun bir göstergesidir. Bu yolculukta başta alınan niyet kadar nihayet ve istikamet de mühimdir. Zira Ebrar zümresinin iyilikteki ısrarcılığı mükafatına olan inancından gelir.

Tur suresinin 25- 28. Ayeti kerimelerinde cennet ehlinin korkunç azaptan koruyan Rabb’in Rahim ve Birr sıfatlarına yer verilmiştir. Birr kavramının buradaki anlamı merhameti, bağışlaması ve ihsanı bol olan anlamlarına gelir. 

İnsan suresinin 5-16. Ayetlerinde Ebrar topluluğunun cennette hangi mükafatlara nail olacağından bahsedilir.

 ﴾5﴿ İyiler ise içindekine güzel koku katılmış bir kadehten içecekler;

﴾6﴿ Bir su kaynağı ki Allah’ın has kulları istedikleri yerlere akıtarak ondan bol bol içerler.

﴾7﴿ Onlar, verdikleri sözü yerine getirirler ve dehşeti her yerde hissedilen bir günden korkarlar.

﴾8﴿ Onlar, kendileri (yemek) istedikleri halde yiyeceği yoksula, yetime ve esire ikram ederler.

 ﴾9﴿ (Ve şöyle derler:) “Biz sizi Allah rızâsı için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz.

 ﴾10﴿ Biz, dehşetli, çetin bir günde rabbimizden korkarız.”

 ﴾11﴿ Bu tutumları sebebiyle Allah onları o günün dehşetinden korur; yüzlerine aydınlık, gönüllerine sürur verir.

 ﴾12﴿ Sabretmelerine karşılık onları cennetle ve ipekli giysilerle ödüllendirir.

﴾13﴿ Orada koltuklara kurulurlar. Ne yakıcı güneş görürler orada ne de dondurucu soğuk.

 ﴾14﴿ Ağaçların gölgesi hemen üzerlerinde, meyveleri emirlerine âmâde kılınmış.

 ﴾15-16﴿ Her birinin etrafında gümüş kaplar, billûr kadehler, gümüş beyazlığında şeffaf kupalar dolaştırılır; ölçülerini de isteklerine göre belirlerler.

İnfitar suresinde de Ebrar kavramı ve zıddı olan füccar kavramı geçer. Fücur sözcüğü sözlükte "yarmak, bir şeyi genişçe yarıp açmak" olarak tarif edilmiştir. Kur'an, bu eylemin olumlusu için فَجْر "fecr", olumsuzu için فُجُور "fücur" sözcüklerini kullanmıştır. Olumsuz anlamdaki "yarmak, yırtmak" anlamı "fücur" sözcüğü karşılamaktadır. Kur'an'ın olumsuz anlamda kullandığı "fücur" sözcüğü, gerek dil bilimciler ve gerekse din bilginleri tarafından iman örtüsünün yırtılması, çatlaması olarak ifade edilmiştir. Bu sözcüğün çoğulu da فُجَّار "füccar" veya فَجَرَة "fecere" şeklindedir.

İmanın dışa yansıması nasıl ki “takva” ya da “amel-i salih” ise, küfrün dışa yansıması da “fücur”dur.

Mutaffifin suresinin 18-30. Ayeti kerimelerinde Ebrar ve fuccar topluluğunun cennet ve cehennemdeki derecelerinden bahsedilir. Tariflerden illiyyîn ile siccînin izâfe edildikleri kimseler ve içerikleri açısından aralarında bir nitelik farkı bulunduğu anlaşılmaktadır. Râzî bu farkı özetle şöyle izah etmiştir: Bilindiği gibi cennet yükseklik, rahatlık, genişlik gibi niteliklerle tanıtılır; orada seçkin meleklerin bulunduğu belirtilir. Siccîn ise şeytanların dolaştığı, aşağı, karanlık ve dar bir mekân olarak nitelendirilir. İnkârcıların bilinen nitelikleri ve eylemlerinin kayda geçirildiği belgeler aşağılanmak ve kötülenmek istendiği için, onların kitaplarının yani amel defterlerinin aşağıda, şeytanların bulunduğu karanlık ve dar yerde olduğu; iyilerin kitapları yüceltilip şereflendirilmek istendiği için onların da seçkin meleklerin bulunduğu yücelerde olduğu belirtilmiştir.

Yorumlar

Henüz hiç yorum yok. İlk yorumu yapmak ister misin?